1 Kasım 2013 Cuma

Doğa Maceram Nasıl Başladı



Çok klasik bir söylemdir hani. “Hayatımı yazsam roman olur.” Roman olacak kadar daha bir hayat yaşamadıysamda güzel bir bölüm çıkartacak kadar bir doğa macerası geçmişim var.
Yazı geçmisim yerel gazetede gördüğüm bir ilanla başladığı gibi blog yazma merakımda etrafımda doğa konularında blog yazıları yazan bir dostum ( http://layfinnature.blogspot.com/ ) Sait Çetin’in yazılarına özenmem ile başladı.
Peki bugün baktığımızda doğa maceram nasıl mı başladı.
Birgün daha ben taze bir lise öğrencisi iken yolum nasıl olduysa TEMA Lüleburgaz Gönüllü Sorumlusu Hakan Dedeoğlu ile kesişti. Doğa çevre üzerine keyifli bir sohbet yaptıktan sonra bana “Sen madem bu kadar doğayı seviyor ve korumak istiyorsun o zaman önce kendi yakın çevrenden başla ve Evrensekiz Deresi’nin neden kirli aktığının peşine düş.” Dedi.
Gençliğimin ve ergenliğimin en hızlı olduğu zamanlarda aldığım bu gazla hemen kollarımı sıvadım ve yaşadığım yer olan Evrensekiz’deki derenin neden rengarenk aktığının peşine düşmeye karar verdim. Kimilerine göre bir Don Kişotluktu benimkisi. Onca yaşı yerinde insana rağmen onların tabiriyle bir çocuğun bu işlere girmesi çok gereksizdi.
Nereden başlamalıydım? Yaşadığım yer küçük yer ve herkes birbirini tanıyor. Onlara nasıl yaklaşıp destek almalıydım. Bu biraz kafamı kurcaladı ama çıkış yolunu bulmam zor olmadı. O zaman Lüleburgaz’da da bir yerel gazetede haftalık köşe yazıları yazıyordum. Yerel basını çok rahat yanıma alabilirdim.
Ne yapmalıyım derken bir imza kampanyası başlatma fikri doğdu. Hemen işe koyulup önce bir imza dilekçesi hazırladım. İddalı bir söylemle “Trakya’da ikinci bir Ergene Faciası daha yaşamak istemiyoruz.” Diye belirttim dilekçede.
Peki yanımda kimler olmalıydı ve bir çocuğa ne kadar güvenebilirlerdi. Onu da kısa zamanda çözüme kavuşturduk. Elbette yanımda yaşıtlarım olmalıydı. Onlarla birlikte düştük yollara. Bir gece çıktık ve köyde ne kadar kahvehane varsa dikildik insanların karşısına ve derdimizi –aslında onlarında derdi olan şeyi- anlattık. Destek istedik. Birçok insan tebrik edip imza atarken bazıları da çekingen kaldı ve bunu belediyeye karşı bir başkaldırı olarak görmemek için imza atmadı. Malum o yıl genel seçimlerde vardı ve ortalık gayet hareketli idi.
Bütün gece dolaştık ve erkeklere ulaştık. Peki ya kadınlar?
Ertesi gün bizim oranın pazarı idi. Sabah erkenden kalkıp pazaryerinin girişine bir masa kurduk ve pankartlarımızı astık. Önce biraz tepki aldık. Belediye Zabıtaları buralara pankart asamyacağımızı söylediğinde bizde, “Peki o zaman bizde duvara değil üzerimize asıyoruz pankartlarımızı” dedik.
Kadınların ilgisi erkeklerden daha fazlaydı. O gün çokça imza topladık ve tebrik aldık. Ortam hareketli ve genel seçimler var. Bizim ordan da bir milletvekili adayı var. Kendisi daha önceki dönemde ise belediye meclis üyeliği yapmıştı. Destek olur umuduyla yanına gittik. Berberde tıraş oluyordu ve derdimizi anlattık destek istedik. Önce baktı, daha sonra bizi azarlayarak siz böyle işlere karışmayın dedi. Oysaki bize Hayrettin Karaca öğretmişti ki “Üzerimize vazife olmayan işlere karışacaktık.” Çünkü vatan toprağını kaderine terk edemezdik. Fırçada yemiştik üstüne.
Yılmadık. Devam ettik ve 3000 nüfuslu beldeden 637 tane imza toplamayı başardık. Topladığımız imzaları kaymakamlığa, savcılığa ve valiliğe ulaştırdık. Yerel basında konunun takipçisi olacağımız ile ilgili haberler yaptırdık ve demeçler verdik.
Bu durumdan belediye başkanı da rahatsız olmuş ve kendisine yöneltilen suçlamalara karşı o da sürekli yerel basında haberler yaptırıyor ve suçlamaları yalanlıyordu.
Velasılkelam. Hergün rengarenk akan deremiz ile ilgili hergün bir yerden mühendis geliyor bizi buluyor, bizimle birlikte dereden su örneği alıp gidiyordu. Haftasına gelen raporda herşey temiz deniyordu. Halbuki görünen köy kılavuz istemiyor dere hala her gün başka renk akıyordu.
Yasal prosedürde bu konuyu hep takip ettik ama önüne geçemedik. Bizde biraz geri çekilip uzaktan izlemeye devam ettik.
Bu süreçle ve yaşadıklarımla benim doğaya olan sevgim ve inancım daha da arttı. Bu ülke kurtulacak ve toplum barışacaksa bu doğayla gelecekti. Bunu gördüm.
Yıllar yılları kovalarken lise, üniversite derken, orada yaptığım çalışmalar, tanıdığım insanlar beni doğanın içine dahada bir çekti ve ayrılmaz bir bütün haline getirdi. Nerde bir çevre olayı varsa üzerinde konuşulması ve çevrenin savunulması gerektiğini öğretti.
Benimde doğa maceram bu şekilde başladı, kıvılcımları atıldı ve çoğalarak devam etti. Kısacası bu şekilde.
Gel gör ki kaderin cilvesi bu. Bizi bu süreçte desteklemeyen milletvekili adayı seçimi kaybetti. Ertesi seneki yerel seçimde de belediye başkanı seçimi kaybetti. Peki ya kime kaybetti dersiniz. Bizim imza dilekçemize en üstte ilk imzayı atan kişiye seçimi kaybetti.
Hani derler ya doğa mutlaka ondan alınanı geri alır diye. Kaderde insanlara böyle bir oyun oynamıştı. Makam ve koltuktan ederek.
Burada bizim parmağımız var mı diye sorarsanız nasıl olsun ki bizim oy kullanmak için yaşımız tutmuyordu o dönem...


























3 yorum:

  1. Blogunuz hayırlı olsun efendim.Sizin gibi gerçek doğa aşığı bir kişiliğin "üzerine vazife olmayan islere" kalkısmasına,tohum atışını okumak gayet zevkliydi ;) devamının gelmesi ümidiyle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederiz hanfendi desteğiniz bize güç katıyor ;) Devamı gelecek. Keyifli okumalar paşa gönlünüz olsun :)

      Sil
  2. sevgili ismail metin önce tebrikler geçen gün bu yazıda kapak olan evrensekiz deresinin yanından geçtiğimizde kokudan duramadık sen haklı çıktığından kutlarım

    YanıtlaSil