Çok klasik bir söylemdir hani. “Hayatımı yazsam roman olur.”
Roman olacak kadar daha bir hayat yaşamadıysamda güzel bir bölüm çıkartacak
kadar bir doğa macerası geçmişim var.
Yazı geçmisim yerel gazetede gördüğüm bir ilanla başladığı
gibi blog yazma merakımda etrafımda doğa konularında blog yazıları yazan bir
dostum ( http://layfinnature.blogspot.com/ ) Sait Çetin’in yazılarına özenmem ile başladı.
Peki bugün baktığımızda doğa maceram nasıl mı başladı.
Birgün daha ben taze bir lise öğrencisi iken yolum nasıl
olduysa TEMA Lüleburgaz Gönüllü Sorumlusu Hakan Dedeoğlu ile kesişti. Doğa
çevre üzerine keyifli bir sohbet yaptıktan sonra bana “Sen madem bu kadar
doğayı seviyor ve korumak istiyorsun o zaman önce kendi yakın çevrenden başla
ve Evrensekiz Deresi’nin neden kirli aktığının peşine düş.” Dedi.
Gençliğimin ve ergenliğimin en hızlı olduğu zamanlarda
aldığım bu gazla hemen kollarımı sıvadım ve yaşadığım yer olan Evrensekiz’deki
derenin neden rengarenk aktığının peşine düşmeye karar verdim. Kimilerine göre
bir Don Kişotluktu benimkisi. Onca yaşı yerinde insana rağmen onların tabiriyle
bir çocuğun bu işlere girmesi çok gereksizdi.
Nereden başlamalıydım? Yaşadığım yer küçük yer ve herkes
birbirini tanıyor. Onlara nasıl yaklaşıp destek almalıydım. Bu biraz kafamı
kurcaladı ama çıkış yolunu bulmam zor olmadı. O zaman Lüleburgaz’da da bir
yerel gazetede haftalık köşe yazıları yazıyordum. Yerel basını çok rahat yanıma
alabilirdim.
Ne yapmalıyım derken bir imza kampanyası başlatma fikri
doğdu. Hemen işe koyulup önce bir imza dilekçesi hazırladım. İddalı bir
söylemle “Trakya’da ikinci bir Ergene Faciası daha yaşamak istemiyoruz.” Diye
belirttim dilekçede.
Peki yanımda kimler olmalıydı ve bir çocuğa ne kadar
güvenebilirlerdi. Onu da kısa zamanda çözüme kavuşturduk. Elbette yanımda
yaşıtlarım olmalıydı. Onlarla birlikte düştük yollara. Bir gece çıktık ve köyde
ne kadar kahvehane varsa dikildik insanların karşısına ve derdimizi –aslında
onlarında derdi olan şeyi- anlattık. Destek istedik. Birçok insan tebrik edip
imza atarken bazıları da çekingen kaldı ve bunu belediyeye karşı bir başkaldırı
olarak görmemek için imza atmadı. Malum o yıl genel seçimlerde vardı ve ortalık
gayet hareketli idi.
Ertesi gün bizim oranın pazarı idi. Sabah erkenden kalkıp
pazaryerinin girişine bir masa kurduk ve pankartlarımızı astık. Önce biraz
tepki aldık. Belediye Zabıtaları buralara pankart asamyacağımızı söylediğinde
bizde, “Peki o zaman bizde duvara değil üzerimize asıyoruz pankartlarımızı”
dedik.
Kadınların ilgisi erkeklerden daha fazlaydı. O gün çokça
imza topladık ve tebrik aldık. Ortam hareketli ve genel seçimler var. Bizim
ordan da bir milletvekili adayı var. Kendisi daha önceki dönemde ise belediye
meclis üyeliği yapmıştı. Destek olur umuduyla yanına gittik. Berberde tıraş
oluyordu ve derdimizi anlattık destek istedik. Önce baktı, daha sonra bizi
azarlayarak siz böyle işlere karışmayın dedi. Oysaki bize Hayrettin Karaca
öğretmişti ki “Üzerimize vazife olmayan işlere karışacaktık.” Çünkü vatan
toprağını kaderine terk edemezdik. Fırçada yemiştik üstüne.
Yılmadık. Devam ettik ve 3000 nüfuslu beldeden 637 tane imza
toplamayı başardık. Topladığımız imzaları kaymakamlığa, savcılığa ve valiliğe
ulaştırdık. Yerel basında konunun takipçisi olacağımız ile ilgili haberler
yaptırdık ve demeçler verdik.
Bu durumdan belediye başkanı da rahatsız olmuş ve kendisine
yöneltilen suçlamalara karşı o da sürekli yerel basında haberler yaptırıyor ve
suçlamaları yalanlıyordu.
Velasılkelam. Hergün rengarenk akan deremiz ile ilgili
hergün bir yerden mühendis geliyor bizi buluyor, bizimle birlikte dereden su
örneği alıp gidiyordu. Haftasına gelen raporda herşey temiz deniyordu. Halbuki
görünen köy kılavuz istemiyor dere hala her gün başka renk akıyordu.
Yasal prosedürde bu konuyu hep takip ettik ama önüne
geçemedik. Bizde biraz geri çekilip uzaktan izlemeye devam ettik.
Bu süreçle ve yaşadıklarımla benim doğaya olan sevgim ve
inancım daha da arttı. Bu ülke kurtulacak ve toplum barışacaksa bu doğayla
gelecekti. Bunu gördüm.
Yıllar yılları kovalarken lise, üniversite derken, orada
yaptığım çalışmalar, tanıdığım insanlar beni doğanın içine dahada bir çekti ve
ayrılmaz bir bütün haline getirdi. Nerde bir çevre olayı varsa üzerinde
konuşulması ve çevrenin savunulması gerektiğini öğretti.
Benimde doğa maceram bu şekilde başladı, kıvılcımları atıldı
ve çoğalarak devam etti. Kısacası bu şekilde.
Gel gör ki kaderin cilvesi bu. Bizi bu süreçte desteklemeyen
milletvekili adayı seçimi kaybetti. Ertesi seneki yerel seçimde de belediye
başkanı seçimi kaybetti. Peki ya kime kaybetti dersiniz. Bizim imza dilekçemize
en üstte ilk imzayı atan kişiye seçimi kaybetti.
Hani derler ya doğa mutlaka ondan alınanı geri alır diye.
Kaderde insanlara böyle bir oyun oynamıştı. Makam ve koltuktan ederek.
Burada bizim parmağımız var mı diye sorarsanız nasıl olsun
ki bizim oy kullanmak için yaşımız tutmuyordu o dönem...
Blogunuz hayırlı olsun efendim.Sizin gibi gerçek doğa aşığı bir kişiliğin "üzerine vazife olmayan islere" kalkısmasına,tohum atışını okumak gayet zevkliydi ;) devamının gelmesi ümidiyle...
YanıtlaSilTeşekkür ederiz hanfendi desteğiniz bize güç katıyor ;) Devamı gelecek. Keyifli okumalar paşa gönlünüz olsun :)
Silsevgili ismail metin önce tebrikler geçen gün bu yazıda kapak olan evrensekiz deresinin yanından geçtiğimizde kokudan duramadık sen haklı çıktığından kutlarım
YanıtlaSil