21 Haziran 2014 Cumartesi

Büyükada’da Ekolojik Yaşam

Geçtiğimiz hafta sonu bir toplantı için Büyükada’daydım. Ulusal Gençlik Parlamentosu 2014-2015 dönemi yeni seçilen Yürütme Kurulu Üyesi arkadaşlarımızla yeni dönemdeki çalışmalarımızı ve geçtiğimiz dönemin değerlendirmesini yaptık.
Toplantıdan arta kalan vakitlerimde Büyükada’yı dolaşma imkanım oldu.
Büyükada, Prens Adaları olarakta bilinen İstanbul açıklarındaki adaların isimden de anlaşılacağı gibi en büyüğüdür.
Nasıl Ulaşırım?
Büyükada’ya ulaşım için İstanbul’dan farklı alternatifler mevcut. Avrupa yakasından Kabataş’tan, Anadolu Yakasından Kadıköy, Bostancı ve Kartal’dan hem Şehir Hatları Vapurları hem de özel firmaların vapurları ile ulaşım mümkün.
Ben Kabataş iskelesinden Şehir Hatları Vapuru ile gitmeyi tercih ettim. Kabataş’tan bindiğim vapur öncelikle Kadıköy İskelesi’ne de uğrayarak Kınalıada, Burgazada, Heybeliada’ya da uğrayarak en son Büyükada’ya gidiyor. Yaklaşık 1,5 saatlik bir vapur yolculuğu söz konusu.
Büyükada’ya geldiğinizde iskeleden indikten sonra yaz aylarında büyük bir kalabalık sizleri karşılıyor. Aman gideceğiniz yere ulaşmak için iskele tarafındaki esnafa taksi falan sormayın komik duruma düşersiniz.
Büyükada’da en önemli ulaşım araçları fayton ve bisiklet, bu nedenledir ki meydanda fayton sırası bekleyen insanları ve bisiklet kiralayan dükkanları görebilirsiniz.

Prens Adalarının En Büyüğü
Büyükada diğer Prens Adaları gibi Bizans döneminde sürgün yeri olarak kullanılmıştır. Adalar, Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul'un fethinden bir ay önce alınmıştır.
1. Dünya Savaşı ve Cumhuriyet sonrasında Rum halkını kaybeden Büyükada’daki canlılık 1930’lara kadar büyük ölçüde kaybolmuştur. Ancak, 1940’lı yıllara doğru, Cumhuriyet dönemi devlet ileri gelenlerinin ve yüksek bürokrasinin, varlıklı kesimlerin rağbet ettiği bir sayfiye yeri olma özelliğini yeniden kazanmıştır.
Büyükada, bu dönemde yeni köşklerle, özenli ve zevkli yapılarla süslenmiş, İstanbul halkının günlük gezinti yerlerinin de başında yer almıştır.
Ada Sokaklarında Fayton Turu
Cumartesi akşamüstü havanın biraz serinlemesini fırsat bilerek Ada’ya gelenlerin en büyük eğlencesi olan faytona bende bindim.
Adanın Kuzey-Güney doğrultusuna dik olarak çıkan Dil Burnu’nun iki yanındaki Yörük Ali ve Nizam Plajları, Lunapark, Aşıklar, Viranbağ kır gazinoları, korulukları, biri iskeleden başlayıp adanın tüm çevresini dolaşan Büyük Tur, diğeri Araba Meydanı’ndan başlayıp Dil’den, Aşıklar Kır Gazinosu’ndan Lunapark’a oradan da Maden’e geçerek binildiği noktaya dönülen Küçük Tur olmak üzere iki adet fayton turu güzergahı mevcut.
Ben küçük turu tercih ettim. Adı küçük tur fakat 1 saat sürüyor. Faytona binip yola çıkıyoruz. Faytoncumuz tur esnasında bazı tarihi binalardan da bize bahsediyor. Kendisi ile sohbetimizde basında çıkan “Adalarda faytoncular atlara eziyet ediyor.” Haberleri ile ilgili konuştuk. İçlerinde bu tarz şeyler yapanlar olabileceğini söyledi fakat böyle bir durumun asla söz konusu olamayacağını söyledi. “Çünkü biz bu işten para kazanıyoruz, para kazandığımız bir işi neden bu tarz haberleri malzeme yapalım ki” diyor.
Yazları Kıştan Kalabalık
Büyükada’nın yaz nüfusu kış nüfusundan daha fazla. Bu durum hafta sonu gelen kişilerle daha da çok artıyor. İstanbul’un kalburüstü sakinlerinin birçoğunun Ada’da yazlık evleri bulunuyor. Ada yeni yapılaşmaya açık olmadığı için evlerin çoğu ahşap ve tarihi konaklar, villalardan oluşuyor.
İki Tepe Üzerinde Büyükada
Büyükada biri güney, diğeri kuzeyde olmak üzere iki büyük tepeden oluşuyor. Güneydeki tepe, 203 metre yükseklikteki Yücetepe, Kuzeydeki tepe ise 164 metre yükseklikteki Manastır Tepesi.
Adanın en yüksek tepesinde Aya Yorgi Kilisesi ve Aya Yorgi Manastırı bulunmaktadır. Buradaki ilk yapı, M.S. 6. yüzyılda inşa edilmiştir. Bu mevkide, birçok kilise ve manastırın kalıntıları da vardır. Bunlardan bazıları günümüze kadar ulaşmış, bazıları yıkıntı olarak kalmıştır.
Aya Yorgi Kilisesi’ne yürüyerek çıkıldığı gibi çıkış yolunda bulunan eşeklerle de çıkılabilmektedir.
Adı Gibi Yetim Rum Yetimhanesi
İsa Tepesi'nde ise Hristos kilise ve manastırı ile Rum Yetimhanesi bulunmaktadır. Rum Yetimhanesi'nin binası harabe olmasına rağmen halen dünyanın en büyük ahşap monoblok yapılarındandır.
Yetimhane bazı iç çekişmeler nedeniyle harabe şekilde duruyor. Şu an için restorasyonu söz konusu değil. Rüzgara, yağmura ve güneşe rağmen ayakta duruyor.
Kumsal semtindeki Ayios Dimitrios kilisesi de Büyükada'nın önemli dini yapılarındandır. Adadaki çok küçük Ortodoks cemaat, büyük ayinlerini burada yapar.
Büyükada'da bulunan 4 camiden mimari bakımdan en dikkat çekeni II. Abdülhamid tarafından yaptırılan Hamidiye Camii'dir. Mimari açıdan Batı etkisinde inşa edilmiş bulunan mekân, Ada Cami Sokağı'nda bulunmaktadır.
Ekolojik Yaşam Mümkün
Büyükada bir iç huzur bulunabilecek yer olmaktan öte aslında ekolojik bir yaşamında mümkün olduğu bir yer. İstanbul’un tüm gürültüsü ve iç çekişmesine karşın sessiz sakin ve kendi içerisindeki huzuru ile bir yaşam sunuyor.
Dünyadaki en çevreci ulaşım aracı olan bisikletle ulaşımı sağlamak, kendi ahşap evinin bahçesinde yetiştirdiğin domatesleri dalından koparıp sabah kahvaltı da yemek ne büyük keyiftir.
Kendi içerisinde geri dönüşü sağlayıp sürdürülebilirliği sağlamak, yediğin sebze, meyve artıklarından kompost yaparak tekrar doğaya geri göndermek doğaya ne kadar saygılı bir yaşam tarzıdır.
Ada’da bunu yapanlarda var. Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Eş Genel Müdürü Gizem Altın Nance, eşi İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Bryan Nance ve kızları Maya ile birlikte Büyükada’da ekolojik bir yaşam sürüyorlar. İstanbul’da işlerini halledip hiç vakit kaybetmeden Ada’daki ekolojik yaşamlarına geri dönüyorlar.
Büyükada’yı yazsak, çizsek ne kadar anlatsak eksik bir tarafı kalır. Anlamak için gidip görmek gerekir. Fırsatını bulduğunuzda bir günde olsa dolu dolu şekilde Ada’yı dolaşın. İster bisikletle, ister yürüyerek. Keyfini çıkarın. Akşamda deniz kenarında By Şükrü’ye giderek balığınızı yerken rakınızı yudumlayın.
İnanın pişman olmayacaksınız…





İsmail METİN
____________________________________________________
Dipnotlar:

·         http://tr.wikipedia.org/wiki/Büyükada_Rum_Yetimhanesi




5 Haziran 2014 Perşembe

Bugün (Hangi) Çevre(nin) Günü?

1972 yılında İsveç'te yapılan BM Çevre Konferansı'nda 5 Haziran Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi.
Peki hangi çevrenin günü?
Osmanlı'da hava kirliğine yol açıyor diye buharlı gemilere filtre takılması için düzenleme yapılması gündeme gelmiş. Hem de daha ortada bir tehdit yokken.
Bugün ise CO2 (karbondioksit) eşdeğeri olarak 2012 yılı toplam seragazı emisyonunun 1990 yılına göre %133,4 artış göstererek 439,9 milyon ton olduğu tahmin edildi. 2012 yılı için kişi başı CO2 eşdeğer emisyonu 5,9 ton/kişi, seragazı emisyonu yoğunluğu ise 0,31 kg CO2 eşd./GSYH (TL) olarak hesaplandı.
Bugün Trakya'nın can damarı Ergene'nin yasal (!) olarak kirletilmesine izin verildi.
Oysaki Anayasamızın 56. Maddesi "Herkes sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına sahiptir." der.
Artık yarı tropik bir iklime sahibiz.
Bafa Gölü can çekişiyor ve artık mavi berrak renginden yeşile dönmüş durumda.
Biz hala hangi çevrenin gününden bahsediyoruz?
Yağmurların artması ile sellerin çoğalması ile iklim değişikli arasındaki bağı kurabiliyor muyuz?
İstanbul'da 2014 yazını kurak bir yaz beklerken, 3. Havaalanı için 70 gölün suyu Karadeniz'e boşaltılıyor.
2012 Yılında Madencilik için 116 Milyon Metreküp su doğadan çekilmiş. (TÜİK)
Pes doğrusu...
Ve bugün Dünya Çevre Günü...
Evrensel Düşün Bölgesel Hareket Et.. ( Bu Gün Değil Her Zaman..)

Thrakis Doğal Yaşam Derneği
www.thrakis.org




3 Haziran 2014 Salı

Enez Neden “Yavaş”lamalıdır?

Cittaslow, sakin veya yavaş şehir kavramı ülkemizde 2009 yılından itibaren yaygınlaşmaya başlayan bir kavram. Aslında bir yerel yönetim ve şehirleşme modeli. Şehirlerin kendi kimliklerini koruyarak gelişmelerini ve markalaşmalarını sağlayan bir hareket.
Trakya’da bu kavram genelde var olan fakat 2012 yılında Vize’nin Cittaslow ünvanını alması ile özel bir anlam kazandı.
Vize, kendine has kent ve insan dokusu, zengin doğa ve kültür varlıkları birlikteliği ile Trakya’nın çok özel bir yerleşimidir. Zamanın tüm aşındırıcı gücüne direnen bu değerler bütünü, Vize’nin 2010 yılı aralık ayı sonunda başlattığı Sakin Şehirler Birliği ( Cittaslow ) üyeliğine giden yolda en büyük güvencesi olmuş, Vize’nin Uluslararası Sakin Şehirler Birliği’ne ( Cittaslow ) üyeliğinin kabulü, 2 Haziran 2012 tarihinde Avusturya’nın Enns şehrinde düzenlenen Cittaslow Koordinasyon Komitesi’nce ilan edilmiştir.

Cittaslow’da Yerel Kriterlere Doğru
Şu anda bir şehrin Cittaslow olarak kabul edilebilmesi için 70 evrensel kriterden en az yüzde ellisini içinde barındırması gerekiyor. Bu yıl Türkiye’nin önerisi ile artık her ülkenin kendi yerel kriterlerini de belirleme şansı verilmesi önemli bir kazanım. Bu sayede Türkiye’deki hem mevcut Cittaslow’lar hem de aday şehirler kendi öz değerleri ile farklılık yaratabilecekler. Bu sayede bazı ortak nokta ve yapılması gereken şeyler zorunlu kılınmış olacak. Bu şekilde yerel halk bu modeli daha iyi kavrayacak ve sonuçlarını daha kısa sürelerde hissedecek. Bu durum kimilerine göre bir rant, kimilerine göre bir fırsat. Bunu nasıl kullandığına bağlı.

Trakya’nın Kendi içinde Yavaş Şehirleri
Edirne EnezTrakya’da bulunan şehirlere, küçük ilçelere baktığımızda hepsi kendi içerisinde birçok değeri taşıyor. Bu şehirler aslında hepsi birer Cittaslow olmaya aday şehirler. Kendi içlerinde geliştirdikleri ve sahip oldukları modeller ile farklılık yaratıyorlar.
İşte Trakya’daki böyle şehirlerden bir tanesi de Enez. Eski adıyla “Ainos”
Enez, Edirne’nin Ege Denizi kıyısındaki bir ilçesi. İl merkezine uzaklığı 173 km. Bir yazlıkçı kasabası aslında. Kış aylarında şehrin nüfusu 4-5 bin civarındaki iken yaz aylarında ise 25-30 binlere çıkan bir nüfus popülasyonuna sahip bir ilçe.
Trakya’nın yazlığı da diyebiliriz Enez için. Edirne, Kırklareli, Lüleburgaz, Babaeski, Keşan, Havsa ve çevresinden birçok insanın Enez’de yazlık evi bulunur ve yaz aylarını orada geçirirler.

Tanımlamakta Zorluk Çekilen Bir Şehir
İçerisinde çok önemli bir tarih ve kültür hazinesini de barındıran şehir yerel kalkınma ve kendi marka modelini oluşturma konusunda çok eksik kalmıştır. Bir yazlıkçı kasabası olarak anılmakta, sivri sinekleri ile bilinmekte ve deniz sınırlarını aşan Yunan veya Türk Balıkçı tekneleri ile haber olabilmektedir.
Oysaki Enez kelimelerle bile anlatılmasında zorlanılacak bir değere sahiptir.
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Hatipler Enez’i tanımlarken,

“ İşte böyle bir şehir, üstelik tarih içinde iki limanlı olarak yazılmış olan bir şehir; Kalkolitik çağdaki yaşantısından İlyada Destanı’ndaki kayıtlarına; Traklardan, Yunanlılara, Cenevizlilere, Venediklilere, Romalılara, Bizansa, Osmanlılara ve günümüze; kalesinden Işıklar Dağı’na, Hisarlık Dağı’na, Ayasofya Camii’nden Has Yusuf Türbesi’ne; çevresindeki köprülerden yollara, kervansaraylara ve manastırlara; Yenice Ovası’ndan Gala Gölü’ne, Dalyan’a, Taşaltı’na, Tuzlalık’a, Bücürmene’ye; Taşoz’dan Çanakkale’ye, Batı Karadeniz Kıyıları’na; Darius’tan İskender’e, Has Yunus Bey’e Sultan Fatih’e uzanan 10.000 yıllık bir tarih, coğrafya, kültür ve sanat şehri hangi kelimelerle anlatılır?”
Demiştir.
O kadar eski bir kültür ve coğrafyaya sahip bir şehir ki neresinden tutup anlatsak, diğer tarafı eksik kalır.

Yerel Kimliği Eksik Bir Şehir
Bir o kadar değere sahip olmasına rağmen, marka ve yerel kimlik modelinin oluşması noktasında hep eksik kalmıştır. Bu modeli kendi içerisindeki değerleri ile harmanlayıp ortaya çıkarma zamanıdır.
Sahip olduğu doğası ile de bir zenginliktir Enez. Gala Gölü ile Hisarlık Dağı ile sudan karaya, göğe uzanan bir coğrafyadır. Trakya’nın bir başka Ege’li kısmıdır.
Kıyısında bulunduğu Saros Körfezi kendi kendini temizleme özelliği bakımından önemlidir. Yılda üç defa ve aynı zamanda olmak üzere, Şubat, Nisan ve Temmuz aylarının 15. veya 18. günü başlayıp, 25. Veya 28. Günü sona erer Enez Denizinin kendi kendini temizleme işi. Bu esnada tabanda soğuk su ve yüzeyde sıcak suyun yarattığı akıntılar oluşur ve bu akıntılar sayesinde deniz her türlü atık ve artıklardan kurtulur.
Bu özelliği Enez’in bir başka sesidir. Kulak vermek gerekir ve bunu markalaştırmak gerekir. Günümüzde baktığımızda turizm hızla artan bir sektördür ve bunun en önemli kısmını deniz turizmi oluşturmaktadır.
Denizi olduğu kadar içindeki canlı türleri de zengindir. 144 çeşit balık, 78 tür deniz bitkisi ve 34 tür sünger yaşamaktadır.

Hem Tuzlu Suyu Hem de Tatlı Suyu İle Zenginliktir
Tuzlu suyu olduğu kadar tatlı suyu da bir zenginliktir. Gala Gölü, Enez için doğal bir kazanımdır. Eskiden daha geniş olan alanı drenaj çalışmaları sonucunda daralmıştır. Sulak saha, göl ve orman ekosistemlerini ve bu ekosistemlerde barınan çeşitli canlı türlerini içinde bulundurur. 111 kuş türünün varlığı, nesli tehlikeye düşmüş veya nadir türleri, özellikle Tepeli Pelikan, Bayağı Aynak ve Küçük Karabatak gibi nesli son derece azalmış türleri barındırması kaynak değerlerini oluşturmaktadır. Bunlar gibi ekolojik yaşam zenginlikleri ile anılmak varken, avcıları ile ve avlanması yasak olan, nesli tükenmekte olan kuşların avlanması ile haber olmaktadır.
Cittaslow modelinin içerinde olması gereken Slowfood hareketi de önemli bir yer kaplamaktadır. Enez bu konuda da zenginlikleri ile ortaya çıkmaktadır. Gastronomi anlamında da özellikle deniz ürünleri ve kendine özgü Ege’li olmasının getirdiği ot yemekleri ile de bir markalaşma serüveni yakalayabilmektedir.

    (ENEZ PV Tipi-Alan-Üretilebilecek Enerji (KWh)                                                                                           
Rüzgar Gülleri Açmalıdır Dağlarında                                 
Alternatif enerji kaynakları bakımından ise Enez, rüzgar enerjisi ve santralleri için çok uygun ve ideal bir noktadadır. Enerji de dışa bağımlı bir ülke olarak bu çok önemli bir noktadır. Enez’in sahip olduğu bu değer ile şehrin kendine yetecek bir enerji üretimine sahip olması ve bunu kullanması ile sürdürülebilir kalkınma sağlanacaktır. Bu durum şehir ekonomisine de çokça yansıyacaktır.
Tabiki bu işlem yapılırken doğanın ayrımı gözetilerek doğa ile uyumlu insan ile uyumlu bir sistemle rüzgar enerjisine geçilmelidir. Yoksa temiz ve sürdürülebilir bir enerji kaynağı olan rüzgar santralleri insanlara ve doğaya zarar veren, yerel üretimi ve hayvancılığı tehdit eden bir noktaya gelebilmektedir. Bunun en net şekilde örneğini İzmir Karaburun’da görmekteyiz. Temiz bir enerji kaynağı olan rüzgar santralleri orada insanların yaşam alanları yakınına ve keçi otlaklarına yapıldığı için yörenin tek geçim kaynağı olan keçi bakıcılığını ciddi bir şekilde tehdit etmektedir. Bu gibi bir duruma ne Enez’de ne de başka bir yerde izin verilmelidir.

Enez Rotası’nı Hızlı Eğlence Yaşamına Değil Yavaş Şehir Modeli’ne Çevirmelidir
Enez, kalesinden, kiliselerine, camilerine, dağına, ormanına, denizine kadar her yönden ayrı ve güzel bir şehirdir. 1383 yılından itibaren Osmanlı’ya haraç veren Enez, İstanbul kadar önemli ve İstanbul kadar büyük bir şehir olsa gerek, Osmanlı topraklarına katılmak için Fatih Sultan Mehmet gibi bir hükümdarı beklemiştir.
Enez artık vizyon sahibi ellerde bir markalaşma ve kendi değerlerine sahip çıkarak kalkınma yoluna girmelidir. Bunu yaparken de yerel halk göz ardı edilmemeli ve birlikte hareket edilip, yönetilmelidir.
Kendisine seçeceği kimlik ile yola koyulmalı ve artık bir yazlıkçı kasabası havasından kurtularak hem yazlık hem de kışlık bir şehir olmalıdır.
İşte bu yüzden Enez hem seyirlik hem de çeyizlik olmalıdır…


İsmail METİN
____________________________________________________
Kaynaklar
·         * Bir Şehir, Hem Seyirlik Hem de Çeyizlik Olsun; Enez, Yrd. Doç. Dr. Mustafa Hatipler, Edirne Valiliği Dergisi Sayı: 42, 2014
·         * 81 İlde Kültür ve Şehir Edirne, Edirne Valiliği Yayınları, Mayıs 2013
·         * Edirne Sözlüğü, Abdullah Arslaner, Edirne Gazetesi Yayınları, 2013
·         * Enez (Ainos), Prof. Dr. Sait Başaran, Enez Belediyesi Yayınları, 2012

·         * http://www.enez.bel.tr